PEYGAMBERE UYMAK

ELÇİYE (RESULE, PEYGAMBERE) İTAAT NE DEMEKTİR?

Allah'ın Resulü Muhammed Mührü
Resim : Allah’ın Resulü Muhammed yazan Mühür

 

Kuran’da anlatılan İslam’a karşı delil getirme çabasında olan mezhepçi İslamcılar “Allah’a ve resulüne itaat edin” şeklindeki ayetleri gösterip, “Kuran’da, Allah’a ve resulüne uymamız söyleniyor, Kuran’a uymak Allah’a uymaktır, hadislere uymak Peygamber’e uymaktır” demektedirler. Adeta dinimizin iki tane kurucusu varmış gibi, Peygamberimiz’i Allah’ın gönderdiği dinin bir ileticisi (resul) olarak görmek yerine dindeki hükümleri oluşturan biri olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Üstelikte bu durumu Peygamberimiz’e saygı, aksine durumları Peygamberimiz’e hakaret gibi göstermeye çalışmaktadırlar.

 

Söz konusu ayetlerde Peygamberimiz hep “resul” kelimesi ile anlatılmaktadır. Kuran’da geçen “resul” kelimesinin tam karşılığı “elçi” kelimesidir. (“Peygamber” Farsça kökenli bir kelimedir ve Kuran’da geçmez. Kuran çevirilerinde “elçi” manasına gelen Arapça “resul” kelimesi, aynen bırakılarak “resul” veya “Peygamber” diye de çevrilmektedir.) Bu kelime Kuran’da, hem “Allah’ın elçisi”, hem de “herhangi bir kişinin yolladığı elçi” manasında kullanılır. “Resul” diye geçen kelimeyi “elçi” diye çevirmek tam doğru bir çeviri olmaktadır. Nitekim birçok çeviri de böyledir:

 

Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse ve Allah’tan korkup sakınırsa işte kurtuluşa ve mutluluğa erenler bunlardır..

24-Nur Suresi 52

 

Allah’a ve elçisine itaat edin ki merhamet olunasınız.

3-Ali İmran Suresi 132

Allah'ın Resulu Muhammed Yazan Yüzük
Resim : Allah’ın Resulu Muhammed Yazan Yüzük(Muhammedun Resulullah)

 

“ELÇİ” KELİMESİNİN KULLANILMASI
HER ŞEYİ AÇIKLIYOR

 

Belli bir yaşın üzerindeki kişilerin çoğu “resul” kelimesinin manasını ve kullanılış tarzını bilirler fakat genç neslin “resul” kelimesinin manasını bilememesi ihtimaline karşı yukarıdaki açıklamayı yaptık. (Kuran çevirilerinin yeni neslin anlayabileceği tarza adapte olması ve az anlaşılan kelimelerden arındırılması gerektiği ayrı bir yazı konusu olduğu için bu konuya burada değinmeyeceğiz.) Yukarıdaki ayetlerde “resul” kelimesinin “elçi” manasında olduğunu iyice anlamak, ayetin manasını da tam kavramayı sağlar.

Biz Peygamberimiz Hz. Muhammed’e niye uyarız? Çünkü o, Allah’ın elçisidir. Yani Allah’ın mesajını alıp da getiren kişidir. Elçi mesajının sahibi değil, ileticisidir, o Allah’ın gönderdiği mesajdır. O mesaja uyulunca hem Allah’a, hem de o mesajı getiren elçiye uyulmuş olur. Aynı zamanda mesajın kendisine (Kuran’a) uyulduğunu söylersek, bu da doğru olur. Hz. Muhammed’e “elçi” denmesi, kendisinin olmayan mesajı taşıması sebebiyledir. Yani Allah, “resul” (elçi) kelimesiyle; Hz. Muhammed’in, kendisinin olmayan mesajı taşıyan kişi olduğunu vurgulamaktadır. İnsanlara, elçiyi devreden çıkartıp Allah’a varmanız mümkün değildir, dersini vermektedir. “Ben elçiyi dikkate almam, bir tek Allah’a inanırım” diyen samimiyetsiz yaklaşımlar reddedilmektedir. İtaat edilmesi emredilen kişi olan elçi, kendisi namına değil, göndericisi (Allah) namına konuşmaktadır. Böylece “Elçiye itaat, gönderene (Allah’a) itaattir” mantığı, Kuran’ın ayetleriyle verilmektedir. Allah’ın elçi yollaması, bizimle irtibat kurmak için seçtiği yoldur. Elçi, mesajı insanlara ileteceği, Allah’a davet edeceği ve Allah’ın dininin tohumunun ilk ekildiği dönemdeki organizasyonları gerçekleştireceği için elçiye itaat onu gönderene (Allah’a) itaat olacaktır.

 

Elçiye itaat eden Allah’a itaat etmiş olur.

4-Nisa Suresi 80

 

İnsanlar, Allah’ın mesajı Kuran’ı, Hz. Muhammed’in (elçinin) ağzından duydular. Kuran her insana ayrı ayrı vahiy edilmedi ki! Peygamberimiz’in getirdiği mesaja uymayan birçok insan “Bu insan sözüdür” veya “Biz bir insana mı uyacağız” şeklinde Peygamberimiz’e karşı çıkmışlardır. Oysa Allah “Allah’a ve elçisine itaat edin” ayetleriyle; Hz. Muhammed’e, elçiliği yüzünden, o mesajın gerçek sahibi Allah olması yüzünden uyulacağını ifade etmektedir. Yani Allah, “Allah ve elçisine itaat edin” ayetleriyle, gerçek anlamda uyulanın bir tek Allah olduğunu göstermektedir, bu da aktardığımız 4-Nisa Suresi 80. ayette bir kez daha anlaşılmaktadır. Yoksa, “Allah Kuran ile hükümler koydu, Peygamber hadislerle ilave hükümler getirdi, Allah ve elçiye itaatten kasıt iki tane din oluşturucunun oluşturduklarına uymaktır” şeklinde ayetleri açıklamak, dinimizi, Allah ve Peygamber ortak yapımına çevirmek olur. Mezhepçi bir din anlayışını benimseyenlerin bu hatasını, birçok eserde görebiliriz: “Peygamberimiz dinimizde hüküm koyucudur. Haram ve helali tespit eder” [Ali Osman Koçkuzu, Rivayet İlimlerinde Haberi Vahitlerin İtikat ve Teşri Yönlerinden Değeri]. Oysa Kuran’da Allah dışında hüküm koyucu aranmaması söylenir:

 

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah’ın dışında bir hüküm koyucu mu arayayım?

6-Enam Suresi 114

 

“MUHAMMED” İSMİNİN KURAN’DA KULLANILIŞ TARZI

 

Muhammed A.S.
Resim : Muhammed A.S.

 

Diğer bir ilginç nokta da Kuran’da, Peygamberimiz’in ismi olan “Muhammed”in geçtiği 4 ayetten 3’ünde de “Muhammed’in elçi olduğu”nun vurgulanmasıdır:

 

Muhammed yalnızca bir elçidir.

3-Ali İmran Suresi 144

 

Muhammed Allah’ın elçisi ve Peygamberlerin sonuncusudur.

33-Ahzab Suresi 40

 

Muhammed Allah’ın elçisidir.

49-Fetih Suresi 29

 

Kuran’da “Muhammed” isminin geçtiği diğer ayette ise “Muhammed’e indirilene inanılması” yani elçilik vazifesinin sonucunda iletilen Kuran’a inanılması gerektiği söylenir:

 

İman edip, salih işler yapanlar ve Muhammed’e indirilene -ki, O Rableri’nden bir gerçektir- iman edenlerin kötülüklerini örtüp bağışlamış, durumlarını düzeltmiştir.

47-Muhammed Suresi 2

 

Peygamberimiz’in “Muhammed” ile aynı köke sahip “Ahmed” ismiyle (veya sıfatıyla) geçtiği tek ayette de “Ahmed’in elçiliği” vurgulanır:

 

Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrailoğulları, ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti.

61-Saff Suresi 6

 

Daha evvel gördüğümüz gibi Kuran’da hiçbir yerde “Allah’a ve Muhammed’e itaat edin” diye bir ifade bulunmaz. Kuran’da sürekli “Allah’a ve elçisine itaat edin” şeklinde bir ifadenin geçmesi; Hz. Muhammed’e, ancak elçilik vazifesinden dolayı itaat edilmesi gerektiğini hatırlatmaktadır. “Muhammed” isminin geçtiği tüm ayetlerde (biri hariç) elçiliğinin vurgulanması, tek istisna ayette ise “Muhammed’e indirilene (Kuran’a) uyulması gerektiğinin” söylenmesi, tüm yanlış anlamalara kapıları kapatmıştır.

 

PEYGAMBERİMİZ SADECE KURAN’LA EVRENSEL HÜKÜMLER GETİRİRDİ

 

Peygamberimiz sadece Kuran’la evrensel hükümler getirirdi. Peygamberimiz’e Kuran ayetleri gelmediğinde ise bir şeyler uydurmasını isteyenler oldu. Oysa bunun mümkün olmadığı, Peygamberimiz’in sadece vahye uyduğu, aşağıdaki ayetlerden anlaşılmaktadır:

 

De ki: Ben sizi yalnızca vahiy ile uyarıp korkutuyorum.

21-Enbiya Suresi 45

 

Onlara bir ayet getirmediğin zaman, “Şuradan buradan derleseydin ya” derler. De ki: “Ben sadece Rabbim’den bana vahiy edilene uyuyorum. Bu, Rabbiniz’den olan kavrama yeteneğidir, iman edecek bir toplum için doğruya iletilme ve rahmettir.”

7-Araf Suresi 203

 

Allah, birçok ayette Kuran’ı indirdiğini, Kuran’ı vahyettiğini söyler. Aşağıdaki ayette göreceğiniz gibi Peygamberimiz’in resullük (elçilik) vazifesinin temeli Kuran’ın tebliğ edilmesidir. Eğer Peygamberimiz bunu yapmasaydı, elçilik vazifesini yapmamış olacaktı. Elçinin vazifesi Allah’ın indirdiğini tebliğ etmek ise, elçiye itaat de Allah’ın indirdiğine itaat olacaktır.

 

Ey elçi! Rabbin’den sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmayacak olursan elçiliğini (risaletini) tebliğ etmemiş olursun.

5-Maide Suresi 67

 

De ki: “Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bu Kuran bana vahyedildi.”

6-Enam Suresi 19

 

HZ. İBRAHİM’İN HADİSLERİ NEREDE?

 

Kashif Ahmed Shehzada, “Allah’a ve elçiye itaat”ten kastın; Allah’ın elçisiyle gönderdiği mesaj olan Kuran’a uymak olduğunu söyler ve Kuran’da aktarıldığı gibi Peygamberimiz’in bizim için en güzel örnek (usvetun hasenetun) olduğunu fakat Peygamberimiz’in örnekliğine dair bilgiler için de mutlak güvenilir tek kaynağın Kuran olduğunu söyler. Shehzada, Mümtehine Suresi 4. ayeti örnek göstererek şöyle der: “Aşağıdaki ayet, Hz. İbrahim’in örneğini, geleneklerin ve ona atfedilen sözlerin arasından seçmemiz gerektiğini mi söylüyor? Hayır, bu ayet öyle söylemiyor. Ayette anlatılmak istenen Hz. İbrahim’in davranışının ve tavrının Kuran’da açıklanan şeklinin, inananlar için örnek olduğu ve inananların onun örneğinde olduğu gibi hareket etmeleri gerektiğidir” (Kashif Ahmed Shehzada, Dinin Kaynağı Olarak Kuran Yeter Mi?).

 

İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır.

60-Mümtehine Suresi 4

 

Eğer Peygamberimiz’i örnek almaktan kastın, hadislere ve Peygamberimiz’in kavminin geleneklerine uymak olduğu söylenirse; o zaman İbrahim Peygamber’i örnek almamızı söyleyen ayete göre, İbrahim Peygamber’in kavminin geleneklerini öğrenmemiz ve İbrahim Peygamber’in hadislerini de bulmamız gerekmektedir. Oysa durum Shehzada’nin dediği gibidir. Peygamberimiz’in de, İbrahim Peygamber’in de davranış şekilleri Kuran’da anlatılır ve örnek almamız istenen bu davranışlardır. Zaten Kuran’ın ortaya koyduğu adalet, merhamet, dürüstlük, Allah’ı çok anma, Allah’ın koyduğu sınırları gözetme gibi prensipler ve davranışlar, peygamberlerin sadece insanlara ilettiği değil aynı zamanda uygulayıcısı oldukları prensip ve davranışlardır. Kısacası Kuran’da anlatılan tüm ahlaki ilkeleri ve davranışları uygulamak Peygamberimiz’i örnek almak demektir çünkü onun ahlakı Kuran ahlakıdır.

Peygamberimiz’in vahiy olan Kuran dışında Allah’a karşı bir şeyler uydurması için çabalar daha Peygamber hayattayken başlamıştır. Peygamberimiz hayattayken buna engel olmuştur fakat onun vefatından sonra, hele bir de dört halife dönemi de geçince, Peygamberimiz’in döneminde başlayan vahiy dışında uydurmalar oluşturma çabaları ne yazık ki gördüğümüz kötü sonuçları doğurmuştur.

 

Onlar neredeyse sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için seni fitneye düşüreceklerdi.

17-İsra Suresi 73

 

KURAN AYETLERİNDE ANLATILANLARA UYMAK ELÇİYE UYMAKTIR

 

Kuran Allah’ın kitabıdır fakat insanlar onu Hz. Muhammed’in (elçinin) sözü olarak, onun ağzından duydular. Kuran’ın aşağıdaki ayetlerinde geçen ifade tarzları, bu mantığı daha iyi kavramamızı sağlamaktadırlar:

 

Allah ve elçisinden kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur bu.

9-Tevbe Suresi 1

 

Bir de Allah ve elçisinden insanlara Büyük Hac Günü bir duyuru var.

9-Tevbe Suresi 3

 

Görüldüğü gibi, Allah’ın kendisinden ve elçisinden ültimatom olduğunu, duyuru olduğunu söyledikleri aynı zamanda Kuran ayetleridir. Aynı mantığı Kuran’ın başka ayetlerinde de görebiliriz. Örneğin 4-Nisa Suresi 13. ayete kadar miras ile ilgili hükümler anlatılır, 13. ve 14. ayetler ise şöyledir:

13- Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.

14- Kim Allah’a ve elçisine isyan eder ve O’nun sınırlarını aşarsa, onu da içinde ebedi kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır.

4-Nisa Suresi 13,14

 

Allah 13. ayete kadar hükümlerini anlatırken, 13. ve 14. ayetlerde bunlara uymak, Allah’a ve elçisine uymak olarak gösterilmektedir. Ne yazık ki Kuran’ı iyice araştırmadan, iyice düşünmeden, ayetleri sırf kendi fikirlerini doğru çıkartmak için çekiştirenler, bu ayetleri görmezlikten gelmiş ve ileri sürdükleri fikirlerle dini, Allah ve Peygamber ortak yapımı bir şirkete; Peygamberimiz’i, Allah’ın hükümlerine hüküm katan, Allah’ın hükümlerini gerektiğinde nesh eden (silen) bir şahsa dönüştürmüşlerdir. İçine düştükleri bu çelişkiyi fark eden bazı mezhepçiler açmazlarını kapatmak için daha da vahim bir iddiaya kalkışmışlardır. Bu iddiaya göre Peygamberimiz’in mevcut hadis kitaplarındaki hadisleri de vahiy neticesidir. Daha önceki bölümlerden hadislerin Kuran’la, mantıkla, kendi aralarında, bilimle, insafla çeliştiklerini görenler bu iddianın korkunçluğunu anlarlar. Bu iddia ile Peygamberimiz’e atılan iftiralar, Allah’a iftiralar atmaya dönüştürülmüş olur. Yine bundan önceki bölümlerde gördüğümüz gibi Peygamberimiz bir tek Kuran’ı yazdırmıştır. Madem Kuran dışında uyulması gereken kaynaklar, vahiyler vardı; o zaman Peygamberimiz onları neden yazdırmadı? Aşağıdaki ayete göre Peygamberimiz’in uyduğu vahiy Kuran’dır. Din düşmanlarının değişmesini istedikleri de Kuran’dır. Kuran dışında dini kaynaklar olsa Peygamberimiz de onlara uyardı, din düşmanlarıysa onların da değişmesini isterlerdi:

 

Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda bizimle karşılaşmayı ummayanlar derler ki: “Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” De ki: “Benim onu kendiliğimden değiştirmem asla mümkün değildir. Ben sadece bana vahyedilene uyuyorum. Eğer Rabbim’e isyan edersem büyük günün azabından korkarım.”

10-Yunus Suresi 15

Tahrim Suresi’nin aşağıdaki ayetine göre, Peygamberimiz’in sadece kendisine bile bir şeyi haramlaştırması mümkün değilken, diğer insanlara ilave haramlar yaptığını söylemek hiçbir şekilde Kuran’la bağdaşmaz.

Ey Peygamber! Allah’ın sana helal kıldığını eşlerini memnun etmek isteyerek neden haramlaştırıyorsun?

66-Tahrim Suresi 1

 

PEYGAMBERİMİZ’İN DE HATALARI OLABİLİR

 

Peygamberimiz Allah’ın vahyi olan Kuran’a uyar. Kuran’da açıklanmayan konularda kendi görüşüne göre hareket eder, elbetteki bu hareketleri Kuran ile çelişki oluşturmayacak şekildedir. Hatta gündelik hayatta Peygamberimiz’in bazı hatalar yapması bile mümkündür. Kuran’da Peygamberimiz’in bazı hatalarının belirtilmesi, Peygamberimiz’in Kuran dışındaki her sözünü, her hareketini vahiy olarak göstermeye çalışan iddiayı yalanlar.

 

… İnsanlardan çekinerek Allah’ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. Oysa Allah kendisinden çekinmene daha çok layıktı.

33-Ahzab Suresi 37

 

Allah seni affetsin, doğru söyleyenler sana açıkça belli oluncaya ve yalancıları da öğreninceye kadar niye onlara beklemeden izin verdin?

9-Tevbe Suresi 43

 

Ahzab Suresi’ndeki örnekte, Peygamberimiz’in özel hayattaki bir durumda insanlardan çekinmiş olduğu ve böyle yapmaması gerektiği anlatılır. Tevbe Suresi’nde, Allah uğrunda mücadele ederken Peygamberimiz’in yanlış tutumu, yanlış taktiği düzeltilir. Görüldüğü gibi bu örneklerde, hem Peygamberimiz’in hatalı davranışları düzeltilmiştir, hem de Peygamberimiz’in Kuran dışındaki her sözünün vahiy olması gibi saçma bir iddianın zemini yok edilmiştir.

Ayrıca “Peygamberimiz’in sünneti” başlığıyla öyle izahlar yapılmıştır ki, bunlara göre Peygamberimiz’in peygamberlikten önceki durumu bile sünnete delil oluşturmaktadır. Sibai’nin, “Sünnet” kitabı, sayfa 47’de şu izah yapılır: “Peygamberimiz’e dair her ne izah nakledilmiş ve rivayet edilmiş ise, ister peygamberlikten öncesi ile ister peygamberlikten sonrası ile ilgili olsun sünnet kapsamı içindedir.” Oysa Kuran’da Peygamberimiz’in peygamberlikten önceki durumu şöyle anlatılır:

 

Seni sapmış bulup da doğru yola iletmedi mi?

93-Duha Suresi 7

 

İşte böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin.

42-Şura Suresi 52

 

Ayetlerde, Peygamberimiz’in daha evvel yanlış bir yolda olduğu; kitabı, imanı bilmediği açıkça söylenir. Peygamberimiz’in imanı bilmediği dönemi, nasıl olur da örnek olur? Nasıl din diye insanlara takdim edilebilir? Hiç şüphesiz bu iddialar, Kuran’ın yukarıda görülen ayetleri ve daha birçok ayeti ile çelişiktir. (Kitabın bir sonraki bölümünde aynı konuyla ilgili ilave izahlar bulunabilir.)

 

KURAN’IN BİR BENZERİ YOKTUR

 

De ki: “Andolsun, eğer insanlar ve cinler şu Kuran’ın bir benzerini meydana getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, onun bir benzerini yine de meydana getiremezler.”

17-İsra Suresi 88

 

Allah, Kuran’ın bir benzerinin oluşturulamayacağını söylerken; mezhepçi İslamcılar, Peygamberimiz’in hadislerinin de Kuran’ın bir benzeri olduğunu söylerler. (Bakınız: Ebu Davud, Kitabı Sünen, Hadis No: 4604) Madem Peygamberimiz’e Kuran’ın bir benzeri de verildi, niye Peygamberimiz onu yazdırıp insanları aydınlatmadı? Yoksa Buhari, Müslim gibi kitapların Kuran’ın bir benzeri olduğunu mu iddia ediyorsunuz? Buraya kadar Buhari ve Müslim’den incelediğimiz hadisler, bu iddianın vahimliğini ortaya koymaya yeter.

Peygamberimiz’e Kuran’ın bir benzerinin, mislinin verildiğine dair izahlar Kuran’a ters düşen izahlardır. İnsanların yazdıkları hadis kitaplarını, Allah’ın kitabı Kuran gibi dinin kaynağı olarak gösterenler, şu ayeti iyice okumalıdırlar:

 

Kitabı kendi elleriyle yazıp sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun. Vay elleriyle yazdıklarından dolayı onlara, vay kazanmakta olduklarına!

2-Bakara Suresi 79

 

HİKMET KURAN’DADIR

 

Nitekim Biz, size aranızdan ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size kitabı ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik.

2-Bakara Suresi 151

 

Kimileri de bu ayetteki “hikmet” kelimesi ile sünnetin, hadislerin kastedildiğini; böylece Kuran’a hadisler ile ilaveler yapılabileceğini söylemişlerdir. Oysa “hikmet” kelimesinin “sünnet” ve “hadis” gibi bir manası olmadığı gibi, bu kelimeyle Kuran dışında bir kaynak oluşturulabileceğine dair bir delil de yoktur. Aksine hikmetin Kuran’da olduğuna dair birçok ayet vardır:

 

Elif, Lam, Ra. Bunlar, hikmetli kitabın ayetleridir.

10-Yunus Suresi 1

 

Andolsun hikmetli Kuran’a.
36-Yasin Suresi 2

 

Şüphesiz o (Kuran), bizim katımızda olan ana kitapta mevcuttur. Yüce ve hikmet doludur.

43-Zuhruf Suresi 4

 

Ayrıca İsra Suresi’nde 22. ayetten 38. ayete kadar Allah’ın haramları ve emirleri belirtildikten sonra 39. ayette şöyle denilmektedir:

 

Bunlar, sana Rabbin’in hikmet olarak vahyettikleridir.

17-İsra Suresi 39

 

İsra Suresi’nin 39. ayetine kadar bahsedilenlerin bir kısmı (yani Allah’ın hikmet olarak vahyettikleri) şunlardır: Allah’la beraber başka ilahlar edinmemek (22. ayet). Allah’tan başkasına kulluk etmemek, ana babaya iyi davranmak (23. ayet). Anne babaya gerekli şekilde davranmak (24. ayet). Rabbimiz’in iç dünyamızı bildiği (25. ayet). Akrabaya, yoksula, yolda kalmışa hakkını vermek, israf etmemek (26. ayet)…

 

Görüldüğü gibi, gerek Peygamberimiz’in davranış tarzları (sünnet) adına, gerek hikmet adına Kuran’a müracaat etmeliyiz. Peygamberimiz’in sünneti için de, hikmet için de tek güvenilir kaynağımız Kuran’dır. Allah’ın Kuran’daki sınırları; hem hikmettirler, hem de bunları uygulamak elçiye (Peygamberimiz’e) itaattir. Kuran, Peygamberimiz’in ağzından duyulmuştur. Zaten birçok Kuran ayeti de Peygamber’e “De ki” emriyle başlar. Kuran, Allah’ın elçisi Peygamberimiz Hz. Muhammed’in getirdiği Allah’ın mesajıdır. Peygamberimiz’in tüm çabası da bu mesajın kılavuzluğuyla insanlara rehberlik etmek olmuştur. Bu yüzden aslen Allah’ın olan bu mesaja uymak; hem göndericisi Allah’a, hem getiricisi elçiye uymaktır. Allah’ın dini Kuran’la tamamlanmış olmuyorsa, o zaman Kuran’ın fonksiyonu nedir? Allah neden Kuran ile dini yarım bırakıp, dinin diğer kısmını şüpheli kaynaklara bıraksın? Allah’ın dine ilave etmek istediği şeyler olsaydı Kuran’ı bir kat daha kalın yapıp, bu sorunu çözebilirdi. Oysa Kuran, kendisinin detaylı olduğunu söylemektedir.
Geçmiş kavimlerin başına gelenleri tekrarla anlatan Kuran, kendi içeriğinin dışında din adına gerekli olan ilave bilgiler olsaydı, onları da içermez miydi? Kuran’ı inceleyenler binde bir rastlanma ihtimali olan konularda bile Kuran’ın gerekli izahları yaptığını görürler. Örneğin zorda kalıp kan, leş, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvandan başka bir şey bulamayanların, bunları haddi aşmadan yiyebileceği açıklanır ki; bu durum binde bir kişinin başına, hayatında ancak bir kez gelebilecek bir olaydır. Peki o zaman, gündelik yaşamda sık sık karşımıza çıkacak konularda dini hükümler varsa, Kuran’ın bunları içermediği nasıl düşünülür? Eğer bir konuda Kuran’da bir hüküm yoksa, o konudaki tercih bize bırakılmış demektir. Elbette bu tercih yapılırken Kuran’ın adalet, dürüstlük, israf etmeme gibi koyduğu evrensel prensiplerden sorumlu olduğumuz unutulmadan bu tercih yapılmalıdır.
ELÇİ VE EMİR SAHİBİ, DİNİN SAHİBİ YAPILIRSA

 

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız; onu Allah’a ve elçiye arz edin.

4-Nisa Suresi 59

 

İnsanlar topluluklar halinde yaşarlar. Bu toplu yaşamda ortak kararı, ortak prensipleri, kimi durumlarda ortak orduyu, savaş ve barış kararı gibi kritik kararları da hayata geçirmek gerekir. Elçi (Hz. Muhammed) kendi döneminde toplumsal yönetimin başı olarak birçok kritik karar aldı. Bunlara da uymak gerekirdi çünkü Hz. Muhammed o dönemde hem Allah’ın evrensel mesajlarını ileten elçiydi, hem toplumunu yönetme vazifesi de vardı, yani aynı zamanda “emir sahibi” (ulul-emr) olarak toplumunun başıydı. Hz. Muhammed’in ayrıca başka şehirlere gönderdiği veya ordunun başına atadığı “emir sahipleri” olduysa, elbette onlara da itaat gerekirdi ve bu itaat da dolaylı olarak ona itaatle bağlantılıydı. Ayrıca kendisinin altında başka “emir sahipleri” (ordu komutanları gibi) atarsa, bunlar da yönetimde görev üstlenmiş olurlardı ve onlara da uymak gerekirdi. Fakat bu itaatler, Kuran’ın evrensel hükümlerine uymak gibi bir itaat değildir, tarihin kritik bir döneminde olan, o dönemdeki ve sonraki dönemdeki değişen şartlara göre değişmesi de mümkün olan, Peygamberimiz’in vefatıyla son bulan bir durumla ilgili olan bir itaattir.

Peygamberimiz sadece vahyi insanlara ulaştıran değil, aynı zamanda bu vahyi uygulayan ve İslam ümmetinin ilk tohumunu ekip onu filizlendiren kişidir. Vahye uymakla ilgili kısım evrensel olmakla beraber, yönetici olarak emirlerine uymak Peygamberimiz’in yöneticilik vazifesi olduğu dönemle sınırlı “tarihsel” bir vazifedir. Bu “tarihsel” vazifede birçok uygulama, İslam’ın evrensel prensiplerine göre olsa da, uygulamanın içeriği tarihin o döneminin şartlarına göre belirlenir. Örneğin Müslümanlar yok edilmeye kalktıklarında kendilerini savunup cihad etmeleri Kurani evrensel bir prensiptir fakat Peygamberimiz ile beraber o dönemdeki bir savaşta hendek kazılması bu evrensel prensibin “tarihsel” bir uygulamasıdır. Vahyin koyduğu evrensel prensip değişmez ama dönem değişip de Müslüman toplumlar yeni silahlarla yok edilmek isterlerse yapılacak cihad hendek kazmak şeklinde olmak zorunda değildir. O dönemin hendekleri kazınırken bu savaş stratejisinin uygulanması yolundaki Peygamberimiz’in emirleri elbette yerine getirilmeliydi. Ama yönetici vazifesinden dolayı Peygamberimiz’in tarihsel süreçle ilgili emirlerine uymak ile Kuran’ın koyduğu evrensel prensipler olan oruç, ticarette hile yapmamak… gibi emirleri yerine getirmek birbirinden ayrılmalıdır. Peygamberimiz’in yönetici olarak verdiği emirler, bir vahye bağlı olmadan verilen emirleri de içerir; nitekim yukarıda aktardığımız 9-Tevbe Suresi 43. ayette, Peygamberimiz’in yanlış bir şekilde izin verdiğini görüyoruz. Eğer yöneticilik yaparken gerçekleşen her davranışı vahiyle olsaydı böyle bir yanlışlık oluşmazdı. Fakat Allah’ın mesajını iletmeyi kapsayan elçilik vazifesinde böylesi bir hata yer almaz çünkü vahiy hata barındırmaz.
Peygamberimiz’in vefatından sonra Müslümanların içlerinden seçecekleri kişi veya kişiler, kendi dönemlerinde “emir sahibi” olmakla ilgili vazifeyi yerine getirebilirler. Kuran bu kişilerin nasıl seçileceği ve kimler olacağıyla ilgili hiçbir emir içermez. Bu kişilerin nasıl belirleneceğiyle ilgili yöntemin ne olacağı da, bu kişilerin kimler olacağı da, bu kişiler yanlış yaparlarsa hangi mekanizmalarla düzeltilecekleri de tamamen Müslümanların tarihteki özgür iradeleriyle yapacakları uygulamalara bırakılmıştır. Elbette bunun sonucunda özgür iradeyi doğru bir şekilde kullanıp kullanmamanın mesuliyeti de bu seçimleri yapanların üzerindedir.
Sonuçta Peygamberimiz’den sonra “emir sahiplerinin” kim olacağı, bunların nasıl seçileceği ve seçildikten sonra yanlışlarının nasıl düzeltileceği Müslümanların nasıl bir sistem kuracaklarıyla alakalı bir konudur; bu konuda İlahi bir emir yoktur. Fakat bu seçilecek “emir sahiplerine” uymak, hiçbir zaman Allah’ın hükümlerine ilave veya eksiltme hükümler yapılabileceği manasına gelmez, ancak düzenin sağlanması gibi fonksiyonları içerir. Çünkü Kuran’dan; Kuran’ın her şeyi açıkladığını ve dinin evrensel prensipleriyle ilgili detayları verdiğini anlıyoruz.
Eğer elçiye itaatten ve emir sahiplerine itaatten; ilave farz veya haram yetkisi anlaşılsaydı, ortaya şu mantıksız tablo çıkardı. Yenmesi haram olanları örnek olarak ele alalım, Kuran’da 1- Leş, 2- Kan, 3- Domuz eti, 4- Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar haram kılınmıştır. Elçiye itaatten kasıt, elçinin ilave haramlar getirmesi olsaydı, elçi; 5- Midye, 6- Karides, 7- Eşek eti şeklinde haram listesini genişletebilirdi. Nitekim mezhepçiler bunu iddia etmektedirler. Peki, o zaman bir dönemde “emir sahibi” olan bir halife, hatta vali; 8- Tavuk, 9- İnek eti, 10- Palamut balığı şeklinde bu listeyi uzatıyor olsaydı ve “Elçiye itaat ayetleriyle bunları haram kılıyorsanız, emir sahibine itaat ayetiyle de ben bunları aynı mantıkla, aynı şekilde haram kılıyorum” deseydi, ne derdiniz? “Elçiye itaat edin” anlamındaki ayetlerle, Kuran’ın hükmünün iptal yetkisinin (neshin) Peygamber’e verildiği şeklindeki iddiayı hatırlayalım (25. bölümdeki nasih mensuh konusunu hatırlayın). O zaman biri çıkıp, aynı mantıkla, “Emir sahibi de kendinden evvelki dini hükümleri değiştirebilir” iddiasında bulunur ve emir sahibi “Zinayı, hırsızlığı helal yapıp, namazı orucu kaldırıyorum, bunlar da benim neshlerim (iptal yetkisini kullanmam)” derse, ne diyeceksiniz? Bunun için “emir sahiplerine itaat edin” diyen ayeti çekiştirip, kendini Allah gibi dini hüküm koyucu mertebesine çıkarırsa sonuç ne olur? Eğer “elçiye itaat” ile elçi ilave helaller, haramlar ve iptaller yapabiliyorsa; o zaman benzer ifadeye sahip ayetle emir sahiplerinin (yöneticilerin) de aynı yetkiye kavuşmaları gerekmez miydi? Görüldüğü gibi Kuran’ı bir bütün şeklinde kabul etmeden çekiştirmeye kalkmanın sonu felakettir.

 

ALLAH’A İTAAT = KURAN’A İTAAT = ELÇİ’YE İTAAT

 

Kuran’ın anlattığı İslam’a inanan her Müslüman, elçiye (Hz. Muhammed’e) itaatin gerekliliğini bilir. Kuran’ın takipçisi Müslümanlar, bu yüzden, Allah’a ve elçisine itaat edilmesini söyleyen ayetlerin kendilerine karşı delil gösterilmesini çok garip karşılarlar ve bu iddiayı yapanların Kuran’ı bilmediklerini veya çekiştirdiklerini anlarlar. Elçiden bize miras kalan ve elçinin bize miras olarak bırakmaya çalıştığı yegane kaynak Kuran’dır. Kuran dini hüküm kaynağı olarak yeterlidir, bizi ilgilendiren yegane vahiydir ve Peygamberimiz’in başka bir kaynağı yazdırmaması da Kuran’ı yegane mesul olduğumuz kaynak olarak bıraktığının delilidir. Hadis kitabı olarak ortaya çıkmış kitaplar ve dini, Kuran ile Kuran’dan kat kat fazla hadisin ortaklığının bir neticesi olarak gösteren mezhepçi kitaplar; bu kitap boyunca gösterildiği gibi Peygamberimiz’e iftiralarla doludurlar. Kuran’ı tek kaynak kabul edip diğer tüm kaynakların dindeki otoritesini reddetmek, din adına tek otoriteyi Kuran’a (Allah’ın mesajına) vermek; hem mesajın sahibi Allah’a, hem mesajı getiren elçiye itaat etmek demektir. Allah’a itaati, Kuran’a itaati ve elçiye itaati ayırıp adeta din adına ayrı ayrı otoriteler varmış gibi gösterenlerin mesajın sahibini, mesajın kendisini ve mesajı getirip duyuran elçiyi birbirlerinden ayırmalarını düzeltmelerini diliyoruz. Mesajın sahibi Allah’la görüşemeyeceğimiz ve mesajı getiren elçi vefat ettiği için bize kalan mesajın kendisi olan Kuran’dır. Mesajı uygulamamız, mesajla yetinmemiz ve mesaja güvenmemiz sorunların çözümündeki tek reçetedir.

 

Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29-Ankebut Suresi 51

 

 

Bir cevap yazın